Sesli Makaleüst menü

CAMİLER, SARAYLAR VE KENTLER 2- SARAY SANATI

0

 

CAMİLER, SARAYLAR VE KENTLER 2- SARAY SANATI

İslam Sanatı bilhassa mimarisi alanında ilk akla gelen isimlerden biri olan sanat tarihçisi Oleg Grabar, İslam sanatını Müslümanlara özgülük bağlamında dinsel ve seküler olarak iki başlıkta inceler. Camiler İslam sanatının dinsel yönünü tekvin ederken saray ve kent oluşumları seküler ayağını meydana getirir.

Bir önceki yazımızda İslam sanatında dinsel ve seküler şeklinde bir ayrıma gitmekten ne kastedildiğine değinmiştik. Seküler İslam sanatı ifadesi ile dinden ayrılmış ve onun haricinde tutulan eserlere atfın söz konusu olmadığından, mevcut sanatsal etkinliklerin toplumsal ve kişisel gereksinimler sonucu üretilmesi sebebiyle dinsel sanat kapsamında ele alınmadığından bahsettik. Cami yeni kültürün gerekliliğiydi ve yeni bir form lazımdı. Ancak sarayın tarihi çok eskilere, toplumsal hiyerarşinin ilk kıpırdanışlarına kadar ulaşır. O halde Müslüman toplum halihazırda bulunan mimari birikimden faydalanacak ve hatta prototip eksikliği sebebiyle basit eklentilerle onu idealleştirecektir.

Erken dönem İslam sanatında saray yapılanması kentlerde ve kırsal bölgelerde olmak üzere iki farklı koldan gelişim göstermiştir. Büyük oranda Emevi ve Abbasi hanedanlıkları ile ilişkili erken dönem kırsal İslam sarayları incelendiğinde Sasani ve Bizans gibi medeniyetlerin ulaştığı sanatsal düzeyin taklidi yoluyla edinilmiş varyasyonlarına rastlanır. Bu takım saraylarda Müslümanlara mahsus mimari katkılara rastlanmaz, üstelik oldukça acemi ve gelişigüzel bina edilmişlerdir. Yapıların plan ve dekorasyonlarına egemen amatör tutumun ideal form eksikliğinden kaynaklandığı gibi mimari tasarıma ilgisizliğin bir yansıması olması da şiddetle muhtemeldir. Erken dönem kırsal İslam sarayları, İslam’ın coğrafi yayılımı sonucu derlenen geniş sanat havuzundan zevkî/rastlantısal olarak seçilen parçacıklardan meydana gelen yapılardır, denebilir. Zaten bu saraylar uzun süre rağbet görmemiştir. Bugün arkeolojik kazılar, yazınsal metinler ve tören betimlemelerinden işlevleri, dekorasyon ve mimari üsluplarına dair bilgi edinmek mümkündür fakat bu kaynaklar yeterli ve kapsamlı bilgi sunmaktan uzaktır.

Grabar, kentsel lüksün kırsal kesime taşınmasından ibaret incelikli bir çiftlik evi olarak tanımladığı bu malikanelerin saray mimarisindense aristokrasiye özgü bir mimari olduğunu iddia eder. Resmi işlerde kullanılmadıkları varsayılan bu yapılarda benimsenen teknik ve üslup bireysel tercihlerin ifadesidir, öyleyse bu noktada genellemelerden kaçınmak en doğru tutum olacaktır. Ancak barındırdıkları paralellikleri göz önünde bulundurarak çağın üslubuna dair birtakım sonuçlara varmak da muhtemeldir.

Bu yapıların hemen hepsi kamusal fonksiyonu baskın gelmeyen, mevsimlik olarak kullanılan konforlu mekanlardır ve ilk bakışta üç temel işlevi göze çarpar: Cami, yaşama alanı ve hamam. Saray kompozisyonunun yapısal bir parçası ya da ayrı bir eklenti halinde iki şekilde karşımıza çıkan camiler erken dönemde inşa edilen kırsal İslam saraylarının vazgeçilmezidir. Önceki yazımızda sözünü ettiğimiz minare gibi dinsel mimarinin temel yapı taşlarına mihrap dışında rastlanmaz. Grabar’a göre bu camilerin inşaasındaki başlıca motiv toplumun kolektif iradesini yansıtmak olamaz çünkü toplumun ekseriyeti henüz Müslüman değildir. Öyleyse buradaki temel sebep azınlık durumundaki yeni sosyal grubun temsili veya salt sofuca vurgudan ibaret olabilir. Erken dönem kırsal İslam saraylarının ikincil fonksiyonu yaşamsal faaliyetlerin sürdürülebilirliğini sağlamaktır. Yaşama alanı bağlamında malikaneler resmi odalar, gösterişli giriş kapıları, kabul salonu ve henüz işlevine vakıf olunmayan birçok odacıktan oluşur. Mutfağa dair bir ize rastlanmamış olması da ilgi çekici hususlardandır. Bu durum yerleşik yaşama geçilmiş de olsa Bedevi geleneklerinin idame ettiğinin bir göstergesidir. Ele aldığımız saray kompozisyonlarında yaşama alanı basit barınaklar şeklinde düşünülmüştür. Hamamlar ise Roma hamam geneğinden Ortaçağ İslam hamam klasiğine geçiş örnekleri mesabesindedir. Toplumun kişisel temizliğinin temininden öte örgütlenme, bir araya gelme ve haberleşme ihtiyaçlarını gidermektedir.

Kırsal kesimde estetik inceliklere sahip yapılara neden ihtiyaç duyulduğu sorusu ise hala sırrını korumaktadır. Bu meseleye dair birkaç açıklama mevcut olmakla birlikte hiçbiri başat etken sayılamaz. Kent sarayları kadar çok yönlü ve görkemli olmayan bu sarayların tarımsal faaliyetler amacıyla inşa edildiği yönünde iddalar vardır. Böyle bir gaye güdüldüğü varsayılsa dahi estetik unsurların arka planda tutulacağı düşünülür, fakat mevcut saraylar sanatsal kaygılarla üretilmiştir. Yapılar incelendiğinde kimi mimari detayların siyasi amaçlara işaret ettiği de söylenebilir, ancak bunlar inşaatın temel sebebini teşkil edemeyecek denli önemsiz ayrıntılardır. Bir diğer alternatif açıklama ise kırsal bölge saraylarının kentlerde sık sık türeyen salgın hastalıklardan kaçış niyetiyle yapımına gerek duyulmuş bir nevi acil durumlarda sığınılacak güvenli yer oldukları yönündedir. Bu sarayların birtakım fildişi kulesi görevini yerine getirdiğini savunan romantik izahlar da söz konusu. Getirilen tüm izahları ihtiva eden bir sebepten söz edilebilir, fakat her biri kendi içinde değerlendirildiğinde esas nedene ulaşmak güçtür.

Masaya yatırdığımız meselenin başlı başına bir soru yığını olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Evet, kırsal saraylarda İslam sanatının oluşum aşamasına dair çok fazla ayrıntı yok ancak Grabar’a göre bu yapılar İslam öncesi sanata ve erken dönem Müslüman aristokrasisinin yaşam tercihlerine dair ipuçları sunuyor. Bununla birlikte yeni bir kültürün eski gelenekten neleri ihtiyaç olarak gördüğünü neleri yeğleyip benimsediğini gösteriyor.
Yazar “Yani tüm bunlar Müslümanlara özgü bir tad, nitelik olmadığı anlamına mı gelir?” Sorusunu okura yöneltir, fakat hayır! Grabar, Müslüman hükümdarların getirdiği tad ve nitelik Bizans ve Sasaninin getirdiğinden hiç de farklı değil demenin daha doğru olduğunu savunur. O zaman biz de şöyle soralım: İnsanlığın ortak gereksinimlerinde dinsel dürtülerin sanatsal detaylar üzerindeki etkisi üzerine yeniden düşünmek mi gerekiyor?

Kaynakça: Grabar, Oleg. İslam Sanatının Oluşumu. İstanbul, Alfa, 2018.

CAMİLER, SARAYLAR VE KENTLER 1- CAMİ SANATI

Önceki

Internet Security Rooms

Sonraki

hoşunuza gidebilir

Yorumlar

CEVAP BIRAKIN

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Daha Fazla Sesli Makale