Ezelden beri durmadan çeşitli sanat dallarında, farklı bilimsel terimlerde, güncel beyaz perde pazarında karşımıza çıkan mitoloji; bugün bizim için eğlenilebilir, ortak sembol olarak kullanılan eski birer kurmacayken ilkel insan için büyük değerleri ifade ediyordu. Genellikle özel zamanda seçilmiş kişiler tarafından belirli topluluklara bir ritüel eşliğinde anlatılan ve son derece kutsal olan mitlerin, doğanın sırrını vererek insanların tabiata hükmetmesini sağladığı düşünülüyordu. Peki, insanlar doğaya neden hükmetmek istiyordu?
Bugün bizim ilkel insan toplumu hakkındaki bilgi ve bulgularımızın az olduğu kadar ilkel insanların da dünyaya dair fikirleri çok azdı. Karanlık bir çağda bilinmez bir dünyaya doğmuş insanlık; dışarıdan gelen hayvan seslerine ve soğuğa karşı korku duyuyordu. Anlam veremedikleri şeyleri tanımak adına zihinlerinde doğaüstü unsurlarla tanıştılar. Bu tanışma ve tanımlama doğayla ve üstün güçlerle nasıl başa çıkılacağını da gösteriyordu. Çünkü bilinmezlikle mücadele edilemezdi. Bu kötücül ve mükâfatlandırabilen varlıklar toplumla beraber değişti ve mitlerde konumlarını aldılar. Konularının genişliği bir insan huyunun, bir hayvanın, bir bitkinin yaratılmasından dünyanın ve insanın yaratılmasına kadar kapsayıcı olan mitler; doğayla mücadele esnasında çok önemli bir güçtü.
Hayvanlar
İnsanoğlu evrende görmediği bir şeyi hayal edemez. Zihninde yaratacağı soyut varlıklar da içinde bulunduğu varlıklar âleminden ve şekillerden bağımsız olamaz. Doğa ile iç içe yaşayan eski toplumların anlatılarında da etkileşimde oldukları hayvanlar kendini gösteriyordu. Onlara kutsallık atfedildiği gibi kutsal olan tanrılar da bu formlara girebiliyordu.
Dolayısıyla hayvanlar eski insanların inançlarının birer parçası idi. Hayvanlar ve yarı insan yarı hayvan biçimindeki varlıklar mitlerde sıkça yer alıyordu.
Mitolojilerde konuşan ya da etkin rol oynayan hayvanlarla sıkça karşılaşırız. Tanrılar hayvan kılığına bürünüp dünyaya inebilir ya da insanların Tanrılar tarafından gönderilen hayvanlarla imtihan edilip lanetlendiği de olur. Birçok Tanrının hayvan sembolleri vardır. Kimi mitolojilerde Tanrıların vücudunun bir parçası hayvan olabilir ya da doğrudan bir Tanrı hayvan olarak tasvir edilebilir.
Tanrılar dışındaki doğaüstü varlıklar; hayvansı özelliklere sahip olabilir, beden biçimleri hayvan özellikleri taşıyabilir. Birçok yaratığın hayvan-insan melezi olduğunu görürüz. Canavarlar hayvansal özellikler gösterir ve formlarında bu özellikleri taşır.
Mit dönemi insanlarının düşünce sisteminde hayvanların görüldüğü bir diğer inanış totemizmdir. Totemizm; insanın doğada bulunan nesne, bitki ve daha çok hayvanlarla arasında bir akrabalık ya da doğaüstü bir bağ olduğuna dair ilkel insan inancıdır. Tarih boyunca birçok toplum; büyük milletler, krallıklar, boylar, kabileler, kendilerinin bir hayvandan türediğine ya da belirli özel bir hayvana saygı duyulması gerektiğine inanıyorlardı. Bu inançların sembolleri ilerleyen çağlarda milletlerin kültür inşasında; sanatlarında, bayrak ve sembollerinde yer aldı.
Mitolojilerde ve diğer halk ürünü anlatılarında hayvan formuna dönüşerek biçim değiştirme motifiyle sıkça karşılaşılır. Şekil değiştirme üstün bir güç tarafından, yapılan bir kötülüğe ceza ya da iyiliğe mükâfat olarak gerçekleşebilir. İnsanlar cansız nesnelere, bitkilere ya da hayvanlara dönüştürülebilir.
Türk Mitolojisi
Bugün modern sanat türlerinde sık karşılaşmasak da Türk mitolojisinin de günümüze ve bu topraklara etkisi, anlatıların çeşitliliği ve renkliliği açısından ehemmiyet vermemiz gereken bir mevzu. 19. yy. gibi oldukça geç bir zamanda yabancı araştırmacılar tarafından ilk araştırmaları yapılan başlangıçta yerli araştırmacıların kimi kaygılarla yaklaştığı bu birikimin bize doğru bir şekilde aktarılması gecikti. Birçok millet gibi doğayı anlamlandırmaya çalışan şamanlar vasıtasıyla ritüeller gerçekleştiren Türkler, çok Tanrılı bir inanç sitemine ve ruhlarla dolu bir dünyanın varlığına inanıyordu.
Türk mitolojisinde de, bulunulan coğrafyadaki hayvanlar yer alır. Bir anlatıda yeryüzündeki yasak meyvenin koruyucuları köpek ve yılandır. Erlik onların üstesinden gelip insanları kandırır. Baş Tanrı Ülgen kadar güçlü olmayan Erlik, onun kadar güzel varlık yaratamaz ve kimi hayvanların yaratılışı Erlik’e bağlanır. Eline aldığı çekiçle örse vurur ve kurbağa, yılan, ayı, domuz, deve ve kötü ruhlar ortaya çıkar. Ülgen, çekiç ve örs ateşe atıldığında ortaya çıkan iki insanı yararsız kuşlara dönüştürür.
Diğer eski inanç sistemlerinde olduğu gibi Türk mitolojisinde de doğaüstü birçok kötücül ve iyi huylu yaratık, hayvani formlar taşır. İnsanın doğa ve hayvanla mücadelesi hayvani formdaki varlıklara taşınır. İt-barak topluluğu bu doğaüstü varlıkların en meşhurlarındandır. Destana göre bu kavmin erkekleri köpek başlıdır.
Türklerde kurt, geyik ve kimi kuşlar totem olarak kullanılmış daha sonraları sembol olarak çeşitli şekillerde günümüze kadar gelmiştir. Göktürklerin “Kurttan Türeyiş” efsanelerinin birinde halk soykırıma uğramış, yalnız elleri ve kolları kesilmiş bir çocuk meydanda sağ bırakılmıştır. Bir dişi kurt sayesinde beslenir ve daha sonra çocukla kurt birleşir böylece Türklerin soyu devam eder. Bir başka efsanede Kağan, kızlarını Tanrı ile evlendirmek ister ve Tanrı kurt formunda yeryüzüne gelip küçük kız kardeş ile evlenir böylece soy devam eder.
Türklerin boylar halinde yaşamak gibi kendi yaşayış tarzlarını kurtlarda görmeleri kendilerinin o hayvanla özdeşleşmelerini sebep olur. Budizm ve Manihaizm inançlarının yoğun olduğu dönemlerde bu sefer etle beslenmeyen geyikler totem olarak seçilmiştir.
Türklerde her boyun kutsal bir hayvanı olduğu ve bunlara “ongun-töz” denildiği bilinmektedir. Bu totem hayvanlar avcı kuşlardır. Kuşları Türk mitolojisindeki yaratılış efsanelerinde de görürüz. Tanrı Ülgen, Kişi ile tamamı sudan oluşan dünya üzerinde hiçbir şey düşünmeden uçarken formu bir kuş şeklindedir. Kişi’ye karaları yaratmak için suyun altından kendisine toprak getirmesini söyler ancak Kişi fenalık düşünüp toprağın birazını gagasında saklar.Şamanlar ayinleri sırasında bu kutsal hayvanları kullanırlar. Üzerlerinde çeşitli kuş tüyleri, kürkler ve boynuzlar taşır, ritüel eşliğinde göğe yani Tanrı yakınına ya da yere yani Erlik’in katına gitmeye çalışırlar; Tanrılara has bu kutsal hayvanlara benzeyip ruhlarla iletişime geçerek keramet gösterirlerdi. Özellikle kuzey bölgelerde ayı da sıkça rastlanılan bir külttü. Şamanların kutsallık atfettikleri elbiselerinden biri de şamanın ayı kemiklerini üzerine diktiği “Ayı-Ata” isimli ritüel kıyafetiydi. Ayı, ormanı ve ormanın ruhunu temsil ediyordu. Şamanlar bu hayvanın adını anmaktan çekinir ve ayıya ehemmiyet verirdi.
Aynı zamanda güçlü şamanların çeşitli hayvanların donuna girebildiği, form değiştirdiği görülür. Bu don değiştirme oldukça zor ve kerametli görülürdü. Eski inançların günümüz algı, menkıbe ve hikâyelerinde etkisinin oldukça büyük olduğunu görmek kaçınılmaz. Anadolu’da keramet sahibi insanların çeşitli hayvanların –genellikle geyik- donuna girdiği anlatılar Şamanist dönemin uzantılarındandır.
Anadolu
Hayvanlar çok defa toplumların ürettiği anlatılarda sembol olarak kullanılmıştır. Mit geleneğinin evirilerek doğurduğu masal, efsane, destan ve halk hikâyelerinde merkez öge olarak hayvanların seçildiği gözlemlenebilir.
Dede Korkut Hikâyelerinin on üçüncü destanı olarak bulunan Salur Kazan’ın Ejderhayı Öldürmesi anlatısında ejderha düşman temsili olarak karşımıza çıkar. Salur Kazan öldürdüğü ejderhanın dersini üzerine giyip obasına dönünce uzaktan düşman olarak tanınır. Bu bize manen düşmanın postuna bürünmenin tehlikesini anlatmaktadır.
Anadolu dervişlerinin efsanelerinde de birçok hayvanın yanında ejder karşımıza çıkar. Müslüman Türkler, menkıbelerde değerli âlimlerin gücünü göstermek adına bilinçli ya da bilinçsiz dervişleri eski inançlardaki mitolojik canavarlarla savaştırıştır. Bir menkıbede sufi bir dervişin ejderhayı taşa çevirdiği görülür.
İnsanoğlu, tabiatı kontrol altına almak için mitleri yaratmış tabiatın hayvanlarını mite katmıştır. Çeşitli dinlerde ve uygulamalarda etkin rol oynayan doğadaki bu komşularımız günümüze yaklaştıkça kutsallıklarını yitirip anlatılardaki sembollere dönüşmüştür. Tıpkı şimdi mitlerle beraber öykü ve romanlarımıza taşınarak yeni bir işlev kazanması gerektiği gibi.
Kaynakça:
- Eliade, Mircea,(2018), Mitlerin Özellikleri, İstanbul: Alfa.
- Tezcan, Mahmut, (1996), Kültürel Antropoloji, Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
- Ocak, Ahmet Yaşar, (1983), Bektaşi Menakıbnamelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul: Enderun Kitabevi.
- Ögel, Bahaeddin, (2003), Türk Mitolojisi (Kaynaklar ve Açıklamaları ile Destanlar) Cilt I, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
- İnan, Abdülkadir, (2017), Tarihte ve Bugün Şamanizm Materyaller ve Araştırmalar, Ankara: Türk Tarih Kurumu.
- Merdan, Güven, “Oğuz Kağan Destanı’nda Hayvanlar”, Millî Folklör Dergisi.
- Sarpkaya, Seçkin, (2014), “Türkiye Sahası Masal ve Efsanelerinde Demonolojik Varlıklar”,
Yüksek Lisans Tezi, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Halk Bilimi Anabilim Dalı. - Hassan, Ümit, (1986), Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, Ankara.
Yorumlar