Editörüm Seçimi Sesli MakaleSesli Makaleüst menü

Sözlerden Yüzlere: Hüsrev-ü Şirin’in Bin Aşk Hikayesi

0

 

Sözlerden Yüzlere: Hüsrev-ü Şirin’in Bin Aşk Hikayesi

Gizemli, bir o kadar da canlı renklerin medeniyeti, İran. Persepolis’in kuruluşundan da kadim, kendi kendini derinleştiren eşsiz bir miras… Bu mirası Babillerin cevherinden devralmış; eşsiz mimarisiyle, parlak tasvirleriyle, binbir bezeli dokumalarıyla bugünlere gelmiş. Güçlü geleneğinin elini bırakmadan, üstüne daha da fazlasını koyup modern sanatını inşa etmiş: Kör Baykuş’uyla Sadık Hidayetler; Şeceryanlar, Majidiler…

İran’ı edebiyatla olan güçlü bağıyla biliriz; söz, bu medeniyetin eski bir silahıdır. Kimi zaman rubailer, kimi zamansa uzun öykülerle dolu mesneviler… Fars edebiyatında hamse türünün, yani bir şairin beş mesnevisinden oluşan yapıtın kurucusu olarak ise 12. yy. şairi Nizamî-i Gencevî’yi kabul edebiliriz. Pek çok sahada eğitim gören, kendini donanımlı bir halde yetiştiren, buna rağmen saray hayatının dışında kalmayı yeğleyen şairin günümüze ulaşan tek eseri Beş Mücevher isimli hamsesidir. Beş Mücevher’in içindeki mesnevilerden biri ise Hüsrev-ü Şirin’dir: Anadolu’nun çeşitli coğrafyalarında Ferhadnâme veya Şirin ile Ferhat olarak da bilinen, ozanlar tarafından olay örgüsü değiştirilerek tekrar tekrar anlatılmış olan bu yapıt, bir aşk hikayesidir. Bu aşk hikayesi, Nizamî-i Gencevî tarafından yorumlandıktan birkaç yüzyıl sonra birçok sanatçı tarafından minyatür tekniğiyle resmedilmiş, minyatürlerle süslü el yazması nüshaları dünyanın muhtelif yerlerine dağılmıştır.


İslam’ın kabulünden sonra görsel sanatların İran’da gerilediği yönündeki yaygın kanının aksine İran’da İslami sanat arayışlarına girildiği görülür. İslam’ın kabulünden önce de İran topraklarında görülen seramik işçiliği, kaligrafi, halı dokumacılığı ve mimarinin yanında İslam alimleri tarafından cevaz verilen minyatür geliştirilmiştir. Metni açıklamak amacıyla altın, gümüş veya sulu boya kullanmak suretiyle derinlik verilmeden yapılan resimler minyatür adını alır. Minyatürlerde genellikle kalıplaşmış suretler görülür, anlatım gerçekliği birebir yansıtmayı hedeflemez; sadece olay örgüsünü etkileyici biçimde aktarmaya çalışır. Bu yüzden minyatür mesnevi gibi içerisinde bir hikaye barındıran yapıtları açıklamada sıkça kullanılır.


Nizamî’nin mesnevisi 12.yy.da yazılmış, 15.yy. civarı yapılan resimlemelerle renklenmiştir. 15.yy. sonrası minyatürleri renkli ve etkileyici yapıtlardır, İslam sanatında rengin de bir özne olarak kabul edilmeye başlandığı görülür.

 Şehname’nin mitolojik figürü Siyavuş, atıyla alevlerin üzerinden geçiyor. Eserin 1400 dolaylarında verildiği tahmin ediliyor.

Şehname’nin mitolojik figürü Siyavuş, atıyla alevlerin üzerinden geçiyor. Eserin 1400 dolaylarında verildiği tahmin ediliyor.

Mesneviye göre İran hükümdarı Hürmüz’ün oğlu Hüsrev bir gece rüyasında dedesini görür. Dedesi, Allah’ın Hüsrev’e dört şey ihsan edeceğini söyler: dünya güzeli bir sevgili, güçlü bir at, bir musikişinas(müzikle uğraşan kimse) ve muhteşem bir taht. Hüsrev, bu haberi aldıktan sonra Ermen diyarında Şirin isminde güzeller güzeli bir kızın yaşadığını öğrenir ve hakkında duydukları ile Şirin’e aşık olur, yaveri ve ressamı Şâpur’u, Şirin için Ermen diyarına gönderir.

Resimde Şâpur, sağ alttaki minik aynayı Şirin’in yüzünü görebileceği şekilde koyarak Hüsrev’e götürmek üzere güzel kızın bir portresini yapmaya çalışıyor. Her minyatürde görebileceğimiz gibi burada da parlak renkler kullanılmış ve perspektif bilinçli bir şekilde bozulmuş, resimdeki derinliği sezmek oldukça zor.

Resimde Şâpur, sağ alttaki minik aynayı Şirin’in yüzünü görebileceği şekilde koyarak Hüsrev’e götürmek üzere güzel kızın bir portresini yapmaya çalışıyor. Her minyatürde görebileceğimiz gibi burada da parlak renkler kullanılmış ve perspektif bilinçli bir şekilde bozulmuş, resimdeki derinliği sezmek oldukça zor.


“Rüzgâr o resmi elinden uçurdu

O gül yüzlünün kasrına düşürdü”

(Hüsrev-ü Şirin)


Şâpur’un görevi hem Şirin hakkında bilgi almak hem de Hüsrev’i Şirin’e tanıtmaktır, bunun içinse ressam Şâpur, Şirin’in görebileceği yerlere Hüsrev’in resimlerini çizip asar. Şehrin muhtelif yerlerinde Hüsrev’i gören Şirin, bunu kaderin bir cilvesi sanmış olacak ki, o da Hüsrev’e aşık olur.

Şirin’e Hüsrev’in resmi gösteriliyor. Sahne yeşillikler içerisinde resmedilmiş; dokuma halılar, yiyecek ve içecekler ve renkli ağaçlarla bir panayır tasviri yapılmış gibi. Minyatürün 15-16.yy.larda yapıldığı tahmin ediliyor.

Hüsrev Ermen’e, Şirin ise Medâhin ülkesine gitmek üzere birbirlerini bulabilmek için yola çıkarlar. Yolda birbirlerine rastlarlar ancak birbirlerini tanımazlar; yolları tekrar ayrıldığında ikisi de karşılaştıklarının biricik aşkları olduğunu anlayacaklardır. Bu karşılaşma sahnesini pek çok ressam tasvir etmiştir.

 İran edebiyatının ünlü sahnesi, aşıkların karşılaştıkları ama birbirlerini tanımadıkları an. Çekik gözler, beyaz ten ve siyah saçlarla dönemin güzellik anlayışını yansıtan Şirin, onu uzaktan gören Hüsrev’in dikkatini çekiyor. Safevi ekolünden, 16.yy. da resme hakim bir altın sarısı ile...

İran edebiyatının ünlü sahnesi, aşıkların karşılaştıkları ama birbirlerini tanımadıkları an. Çekik gözler, beyaz ten ve siyah saçlarla dönemin güzellik anlayışını yansıtan Şirin, onu uzaktan gören Hüsrev’in dikkatini çekiyor. Safevi ekolünden, 16.yy. da resme hakim bir altın sarısı ile…

Aynı sahne bu sefer farklı hâkim renkler kullanılarak, kontrast artırılarak resmedilmiş. 16.yy.daki versiyonuna nazaran doğal ögeler kendi renkleriyle vurgulanmış. Buhara, 17. yüzyıl.

Hikaye elbette çok uzun, içinde ayrılıklar ve kavuşmalar barındıran türden. Bu mesnevinin her beytinin tekrar tekrar resmedildiğini ve minyatürün kalıplaşmış bir resim tarzı olmasına rağmen zamanla ve mekanla ne kadar farklılaşabildiğini görüyoruz. Renkler değişiyor; güzellik anlayışının zamansal değişimi, idealize edilen Şirin’in tasvirlerinde görülüyor. Öykü, görsellikle bir bütün haline getiriliyor ve Hüsrev-ü Şirin zihinlere minyatürleriyle kazınıyor. Hatta minyatüre edebiyatla resmin küçük çocuğu diyenler haklılıklarını tekrar tekrar kanıtlıyor. Bizeyse bu tarihi mirası okumak ve hikayenin sözüne olduğu kadar rengine de hayran olmak kalıyor: Doğa ve sevginin binbir rengine.

Kaynakça:

  • http://www.ayferaytac.com/tum-makaleler/1467-husrev-ve-sirin-iran-edebiyati.html
  • Turani, Adnan, and Dünya Sanat Tarihi. “Remzi Kitabevi.” (1998).
  • İpşiroğlu, Mazhar Şevket. İslâmda resim: yasağı ve sonuçları. Doğan Kardeş Matbaacılık
    Sanayii, 1973.
  • http://www.ayferaytac.com/tum-makaleler/1467-husrev-ve-sirin-iran-edebiyati.html
  • https://islamansiklopedisi.org.tr/nizami-i-gencevi
  • https://tr.wikipedia.org/wiki/Nizâmî-i_Gencevî#/media/Dosya:Nizami_-_Khusraw_disco
    vers_Shirin_bathing_in_a_pool.jpg

İstanbul’da bir Sivil Girişim: Saygısızlarla Savaş Derneği

Önceki

İnsan Davranışı Üzerine Bir Okuma

Sonraki

hoşunuza gidebilir

Yorumlar

CEVAP BIRAKIN

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir